Sözler Cilt 2

Sözler Cilt 2, 265. Sayfa

cesed-i insanîyi haşirde halk eder, onun ruhunu ona gönderir.1 İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki, her baharda milyonlarla misali görülüyor.
İşte, bazan şu mertebeyi ispat için âyât-ı Kur'âniye öyle bir daireyi gösteriyor ki, bütün zerrâtı haşir ve neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir.2 Bazan da, bütün mahlûkatı fenâya gönderip yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir.3 Bazı, yıldızları dağıtıp semâvâtı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir.4 Bazı, bütün zîhayatı öldürecek, yeniden, def'aten, bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve
tecelliyatını gösterir.1 Bazı, bütün rû-yi zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşir ve neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir.2 Bazan, küre-i arzı bütün bütün dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir.
Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir.3 Hikmet-i Rabbâniye iktiza etmişse, elbette haşir ve neşr-i insanî ile beraber, umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar.
Bir sual: Diyorsunuz ki: "Sen Sözlerde kıyas-ı temsilî çok istimal ediyorsun. Halbuki, fenn-i mantıkça, kıyas-ı temsilî yakîni ifade etmiyor.4 Mesâil-i yakîniyede burhan-ı mantıkî lâzımdır. Kıyas-ı temsilî, usul-ü fıkıh ulemasınca zann-ı galip kâfi olan metâlipte istimal edilir. Hem de, sen temsilâtı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vakıa muhalif olur."
Elcevap: İlm-i mantıkça, çendan, "Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat'î ifade etmiyor"5 denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev'i var ki, mantığın yakînî burhanından çok kuvvetlidir ve mantığın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki:
Bir temsil-i cüz'î vasıtasıyla bir hakikat-i küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor; o hakikatin kanununu, bir hususî maddede gösteriyor—tâ o hakikat-i uzmâ bilinsin ve cüz'î maddeler ona ircâ edilsin. Meselâ, "Güneş,
nuraniyet vasıtasıyla, birtek zât iken her parlak şeyin yanında bulunuyor" temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nuranî için kayıt olamaz, uzak ve yakın bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu zaptedemez.
Hem meselâ, "ağacın meyveleri, yaprakları bir anda, bir tarzda, kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri" bir temsildir ki, muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatin kanununu gayet kat'î bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatin ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelânıdır.

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz