Şualar

  • Beşinci Şuâ
  • On Beşinci Şuâ
  • Birinci Şuâ
  • Sekizinci Şuâ
  • Fihrist
    • Şualar, 457. Sayfa

      mazhar bir mâsadak Saidü'n-Nursî'dir.
      Sabri'nin sadâkatinin bir kerametidir.
      Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman'ın halefi Emin, Sabri'nin اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا 1 âyetine dair parçayı aldığını ve Ramazan'ın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin'e gösterdim. Hayretle dedi: "Bu hem Sabri'nin, hem Risale-i Nur'un bir kerametidir."
      Bu âyetteki esrarmuvazene-i Kur'âniyeyi düşünürken, Sûre-i Hûd'daki فَاَمَّا الَّذِينَ شَقُوا 2 fıkrasına karşı وَاَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِى الْجَنَّةِ 3 'deki muvazene hatıra geldi ve bildirdi ki: Nasıl ki bu ikinci âyet ve birinci fıkra Risale-i Nur'un mesleğine, şakirtlerine tam tamına mânen ve cifirce bakıyor. Öyle de,
      فَاَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِى النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ * 4
      âyeti dahi, Risale-i Nur'un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebde'ine ve faaliyet devresine ve müntehâsına cifirle, tevafukla işaret eder. Şöyle ki: يُرِيدُونَ اَنْ يُطْفِؤُا نُورَ اللهِ بِاَفْوَاهِهِمْ 5 gibi âyetlerin bahsinde Birinci Şuâ'da yedi, sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri bin üç yüz on altı (1316) ve yedi (7) tarihi—ki Kur'ân'a karşı olan su-i kasdın mebde'idir— فَاَمَّا الَّذِينَ شَقُوا cifirce aynı tarihi gösteriyor. Eğer şeddeli م , iki م sayılsa bin üç yüz elli yedi (1357), eğer şeddeli ل ,iki ل sayılsa bin üç yüz kırk yedi (1347) ki,
      bu asrın tâğiyâne faaliyet tarihidir. Her iki şeddeli ikişer sayılsa bin üç yüz seksen yedi (1387) ki, لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ 1 dehşetli bir cereyanın müntehâsı tarihi olmak ihtimali var. فَفِى النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ 2 ise bin üç yüz altmış bir (1361), eğer فَفِى النَّارِ 'deki okunmayan ى sayılmazsa bin üç yüz elli bir (1351) tarihini, eğer şeddeli ن , asıl itibariyle bir , ل bir ن sayılsa yine bin üç yüz otuz bir (1331) tarihini ve Harb-i Umumî âfetinin feryad u fîzar içindeki yangınını göstererek Cehennem ateşinde zefir ve şehîk eden ehl-i şekavetin azabını haber verip, ehl-i imanı fitnelere düşüren şakîlerin hem dünyada, hem âhirette cezalarına işaret eder. Aynen öyle de, bu asra da zâhiren bakan, esrarlı olan Sûre-i وَالسَّمَۤاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ 3 den şu âyetin
      اِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ * 4
      ifadesi gibi hem İstanbul'un iki harîk-ı kebîri, hem harb-i umumînin dehşetli yangınını Cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezasıdır diye işaret eder.
      Elhasıl: Bu âyet her asra baktığı gibi bu asra daha ziyade nazar-ı dikkati celb etmek için cifirce bu asrın üç dört devresinin tarihlerine ve hadiselerine işaret ve mânâsının suretiyle ve tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve vaziyetlerine ima eder. Sabri'nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun mânevî tesiriyle bu âyeti ve اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا 5âyetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur'âniyeye ve şakirtleri
      bu kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktâbların iltifatına mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki,

      SORU & CEVAP
      İsminiz Sorunuz