Şualar

  • Beşinci Şuâ
  • On Beşinci Şuâ
  • Birinci Şuâ
  • Sekizinci Şuâ
  • Fihrist
    • Şualar, 48. Sayfa


      Hem o şuur-u imanî ile, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teellümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i ruhanî duydum. Çünkü, hayatımı ve bekàmaaliftihar onların tehlikelerden kurtulmaları için feda etmeyi fıtrî arzu ettiğim, başta pederlerim ve validelerim ve bütün neslî ve nesebî ve mânevî akrabalarım, Bâkî-i Hakikînin bekàsı ve varlığıyla mahvdan ve ademden ve idam-ı ebedîden ve hadsiz elemlerden kurtulup o hadsiz rahmetine mazhariyetlerini şuur-u imanî ile hissettim. Ve medar-ı gam ve elem olan cüz'î ve tesirsiz şefkatime bedel, nihayetsiz bir rahmet, onlara nezaret ve himayet ettiğini duydum, hissettim. Bir valide veledinin lezzetiyle, zevkiyle, rahatıyla zevklenmesi gibi, ben de o bütün şefkat ettiğim zâtların, o rahmetin himayeti altındaki necatlarıyla ve istirahatleriyle zevklendim ve ferahlandım ve çok derin şükrettim.
      Hem o şuur-u imanî ile, netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım olan Resâil-i Nur dahi ziya'dan, mahvdan, faidesiz kalmasından ve mânen kurumasından kurtulmalarını ve meyvedar, bâki kalmalarını o intisab-ı imanî ile bildim, hissettim, kanaat getirdim; kendi bekàmın lezzetinden çok ziyade bir mânevî lezzet duydum, tam hissettim. Çünkü, iman ettim ki, Bâkî-i Zülkemâlin bekàsı ve varlığıyla, Resâilü'n-Nur yalnız insanların hafızalarında ve kalblerinde nakşolmuyor. Belki, hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhânîlerin bir mütalâagâhları olmakla beraber, rıza-i İlâhîye mazhar ise, Levh-i Mahfuzda ve elvâh-ı mahfuzada irtisam ederek sevap meyveleriyle tezeyyün eder. Ve bilhassa Kur'ân'a mensubiyeti ve kabul-ü Nebevî ve inşaallah marzî-i İlâhî cihetiyle bir anda
      vücudu ve nazar-ı Rabbâniyeye mazhariyeti, umum ehl-i dünyanın takdirinden daha ziyade kıymettar bildim.
      İşte hayatımı ve bekàmı o resâilin hakaik-ı imaniyeyi ispat eden herbir risalenin bekàsına, devamına, ifadesine, makbuliyetine feda etmeye her vakit hazır olduğumu ve saadetimi onların Kur'ân'a hizmet etmelerinde bildim. Ve o halde, bekà-i İlâhî ile, yüz derece insanların tahsinlerinden daha ziyade bir takdire mazhariyetlerini o intisab-ı imanî ile anladım. Bütün kuvvetimle حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 dedim.
      Hem o şuur-u imanî ile, ebedî bir bekà ve daimî bir hayat veren Bâki-i Zülcelâlin bekàsına ve vücuduna iman ve imanın a'mâl-i saliha gibi neticeleri, bu fâni hayatın bâki meyveleri ve ebedî bir bekànın vesileleri olduğunu bildim. Meyvedar bir ağaca inkılâp etmek için kabuğunu terk eden bir çekirdek gibi, ben de o bâki meyveleri vermek için bu bekà-i dünyevînin kabuğunu bırakmaya nefsimi kandırdım. Nefsimle beraber حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "Onun bekàsı bize yeter" dedim.
      Hem şuur-u imanî ve intisab-ı ubudiyetle toprak perdesinin arkası ışıklanmasını ve ağır tabaka-i türâbiye dahi ölülerin üstünden kalktığını ve kabir

      SORU & CEVAP
      İsminiz Sorunuz