kuvvetli, âyât-ı Kur'âniyenin vahdaniyete dair mu'cizâne ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zâtiyye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbir ve terbiye etmek olan hakikat-ı muazzama-i Kur'âniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı ikna ve kalbi teslime mecbur eder.
Ve bilhassa bu İkinci Mevkıf'ın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlâhiyeden hiçbirşey saklanmadığını ve hiçbirşey ondan gizlenemediğini, hiçbir fert ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesbetmeden Ona yanaşamadığını ve Rububiyyetinde ve tasarrufunda bir iş, bir işe mâni olmadığını ve hiçbir yer, Onun huzurundan hâli kalmadığını, herşeyde bakar ve işitir sem' ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sür'at-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbap ve vesâit sırf zâhiri bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakat-ı vücûdun perdeleri Onun kurbiyetine ve tasarrufuna
ve şuhûduna mâni olmadığını ve maddîlerin, mümkünlerin, kesiflerin, kesirlerin, mahdutların hassaları Onun dâmen-i izzetine yanaşamadığını ve tegayyür ve tebeddül ve tahayyüz ve tecezzi gibi emirlerden mücerred, münezzeh, müberra ve mukaddes olduğunu gayet güzel bir surette ispat eder. Bu İkinci Mevkıf'ın hâtimesinde sırr-ı ehadiyete dair Arabiyyü'l-ibâre gayet mühim bir parça tercümesiyle beraber gayet parlak bir surette çok mesâil-i mühimmeyi ifade eder. Hususan insanın muhasebe-i a'mâli için haşir ve neşri yapmak, koca kâinatı tağyir ve tebdil ve tahrip ve tâmir etmek sırrını beyan eder.
Üçüncü Mevkıf: .... 853
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَۤا اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ 1* اِنَّ الدَّارَ اْلاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ * 2
âyetlerinin meâlindeki yüzer âyâtın mühim bir hakikatını gayet mühim bir muvazene ile beyan eder. Ehl-i dalâlet hakkında hayat-ı dünyeviye ne kadar müthiş neticeler getirdiğini ve ehl-i hidayet hakkında ne kadar güzel neticeler ve gayeler verdiğini gösterir. Husûsan, muhabbet hakkındaki semerât-ı dünyeviye ve uhreviye; ehl-i dalâlet için ne kadar