Tarihçe-i Hayat

Tarihçe-i Hayat, 86. Sayfa


"Mükâfat-ı hâzıramız ise: Fâsık, günahkâr bir milletten, humsu olan dört milyonu velâyet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatâdan neşet eden müşterek musibet, mâzi günahını sildi."
Yine biri dedi: "Bir âmir, hata ile felâkete atmış ise?"
Dedim: "Musibetzede mükâfat ister. Ya âmir-i hatâdarın hasenatı verilecektir; o ise hiç hükmünde. Veya hazine-i gayp verecektir. Hazine-i gaybda böyle işlerdeki mükâfatı ise, derece-i şehadet ve gaziliktir."
Baktım, meclis istihsan etti. Heyecanımdan uyandım. Terli, elpençe yatakta oturmuş, kendimi buldum. O gece böyle geçti.
ba
Bediüzzaman, yanında başka kitaplar bulundurmuyordu.
"Neden başka kitaplara bakmıyorsun?" denildiğinde," buyururlardı ki:
"Herşeyden zihnimi tecrid ile Kur'ân'dan fehmediyorum."
Eserlerden nakletse de, bazı mühim gördüğü mesâili, tağyir etmeden alırdı.
"Niçin aynen böyle tekrar ediyorsun?" diye sorulduğunda,
"Hakikat usandırmaz. Libası değiştirmek istemem" buyururdu.
Yukarıda bir nebze zikredilmişti ki, Bediüzzaman, hakaik-i Kur'âniyeyeHaşiye
ait on iki telifatını tab ettirmişti. Bu eserlerden üç-dördü
HAŞİYE "Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin İstanbulda ve bir kısmını bilâhare Ankarada tab ile neşrettiği o zamanki eserleri, kırk sene sonra Arabî Mesnevî-i Nuriye ismiyle birarada bir mecmua halinde neşredildi. İşte bu Mesnevî-i Nuriyenin mukaddemesinde bu eserler hakkında diyor: Kırk elli sene evvel, Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikatül-hakaike karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünkü, aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralıydı, tedavi lâzımdı. 
Sonra, hem kalben, hem aklen hakikate giden bazı büyük ehl-i hakikatin arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı, câzibedar bir hassası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbânî de ona gaybî bir tarzda Tevhid-i kıble et demiş. Yani, Yalnız bir üstadın arkasından git O çok yaralı Eski Saidin kalbine geldi ki: 
Üstad-ı hakikî Kurândır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garip bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu mânevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazâlî Mevlâna Celâleddin ve İmam-ı Rabbânî gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrâkın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Kurânın dersiyle, irşadıyla hakikate bir yol bulmuş. Hattâوَﯺﰍ كُلِّ شَىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ ﱬ اَنَّهُ وَاحِدٌ hakikatine mazhar olduğunu, Yeni Saidin Risale-i Nuruyla göstermiş. Mevlâna Celâleddin (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî ve İmam-ı Gazâlî gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, herşeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedavi ve nefsinin evhamdan kurtulmasını temine çalışıp, felillâhilhamd, Eski Said Yeni Saide inkılâp etmiş. Aslı Farisî, sonra Türkçe olan Mesnevî-i Şerif gibi o da Arapça bir nevi Mesnevî hükmünde Katre, Hubab, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Şule, Lemalar, Reşhalar, Lâsiyyemalar ve sair dersleri ve Türkçe de Nokta ve Lemeatı gayet kısa bir surette yazmış; fırsat buldukça da tab etmiş. Yarım asra yakın o mesleği Risale-i Nur suretinde, fakat dahilî nefs ve şeytanla mücadeleye bedel, hariçte muhtaç mütehayyirlere ve dalâlete giden ehl-i felsefeye karşı, Risale-i Nur, geniş ve küllî Mesnevîler hükmüne geçti. 
O fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış, kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve haric daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Adeta Mûsâ aleyhisselâmın asâsı gibi nereye vurmuş, su çıkarmış... 
Hem Risale-i Nur, hükema ve ulemanın mesleğinde gitmeyip, Kurânın bir icâz-ı mânevîsiyle, herşeyde bir pencere-i marifet açmış, bir senelik işi bir saatte görür gibi Kurâna mahsus bir sırrı anlamıştır ki, bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlûp olmayıp galebe etmiş."

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz