Türkçe olup, mütebakisi Arabîdirler. Bu zamana kadar hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarz-ı beyan ve ifadeyle hakikatleri ispat ediyorlar.
ba
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Barla'ya Dört Beş
Saat Mesafedeki Çam Dağında Bulundukları Zaman Üzerinde
Tefekkür Ettikleri Çam Ağacı
Bediüzzaman Hazretlerinin, Rusya Esaretinden Avdet Edip
Almanya'ya Uğradığı Zaman, Almanlar Tarafından 1918 Tarihinde
Alınmış Fotoğrafı
Dârü'l-Hikmet'te bulunduğu zamanlarda geçirdiği bir inkılâb-ı ruhîyi, bilâhare neşretiği bir eserinde şöyle beyan ediyor:
Eski Said'in gâfil kafasına müthiş tokatlar indi, اَلْمَوْتُ حَقٌّ 1 kaziyesini düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Medet istedi, bir yol aradı, bir halâskâr taharri etti. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddütte kaldı. Gavs-ı Âzam olan Şeyh-i Geylânî'nin (r.a.) Fütuhu'l-Gayb namındaki kitabıyla tefe'ül etti. Tefe'ülde şu çıktı:
اَنْتَ فِى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَبِيبًا يُدَاوِي قَلْبَكَ * 2
Aciptir ki, o vakit ben Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye âzâsı idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı; sonra hastalara bakabilir.
İşte, Hazret-i Şeyh bana der ki: "Sen kendin hastasın. Kendine bir tabip ara."
Ben dedim: "Sen tabibim ol." Tuttum, kendimi ona muhatap addederek, o kitabı bana hitap ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetliydi.