İkincisi: Tevatüre yakın meşhurdur ve âyât-ı Kur'âniye işaret ediyor ki: Bidâyet-i İslâmda, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Mescidü'l-Harâmda namaz kılarken, rüesa-yı Kureyş toplandılar, ona karşı gayet bed bir muamele ettiler. O da, o vakit onlara beddua etti. İbni Mes'ud der ki: "Kasem ederim, o bed muameleyi yapan ve onun bedduasına mazhar olanların, gazve-i Bedir'de birer birer lâşelerini gördüm."4
Üçüncüsü: Mudariyye denilen Arabın büyük bir kabilesi, Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı tekzip ettikleri için, onlara kaht ile beddua etti. Yağmur
kesildi, kaht ve galâ başgösterdi. Sonra Mudariyye kavminden olan kabile-i Kureyş, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma iltimas ettiler. Dua etti, yağmur geldi, kahtlık kalktı.1 Bu vakıa tevatür derecesinde meşhurdur.
BEŞİNCİ MİSAL: Hususî adamlara bedduasının dehşetli kabulüdür. Bunun çok misalleri var. Kat'î üç misali, nümune olarak beyan ederiz.
Birincisi: Utbe bin Ebî Leheb hakkında şöyle beddua etti:
اَللّٰهُمَّ سَلِّطْ عَلَيْهِ كَلْبًا مِنْ كِلاَبِكَ Yani, "Yâ Rab! Ona bir itini musallat et." Sonra, Utbe sefere giderken, bir arslan gelip, kàfile içinde onu arayıp bulmuş, parçalamış.2 Şu vakıa meşhurdur; eimme-i hadîs nakil ve tashih etmişler.
İkincisi: Muhallim ibni Cessâme'dir ki, Âmir ibni Azbat'ı gadr ile katletmişti. Halbuki, Âmir'i, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, onu cihad ve harp için kumandan edip bir bölükle göndermişti. Muhallim de beraberdi. Bu gadrin haberi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma yetiştiği vakit hiddet etmiş, اَللّٰهُمَّ لاَ تَغْفِرْ لِمُحَلِّمِ 3 diye beddua buyurmuş. Yedi gün sonra o Muhallim öldü. Kabre koydular, kabir dışarıya attı. Kaç defa koydularsa yer kabul etmedi. Sonra mecbur oldular; iki taş ortasında muhkemce bir duvar yapılmış, o surette yeraltında setredilmiş.4
Üçüncüsü: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm görüyordu, bir adam sol eliyle yemek yer. Ferman etmiş: كُلْ بِيَمِينِكَ "Sağ elinle ye" demiş. O adam demiş: لاَ اَسْتَطِيعُ "Sağ elimle yapamıyorum." Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm demiş: لاَ اسْتَطَعْتَ diye beddua etmiş: "Kaldıramayacaksın." İşte ondan sonra o adam sağ elini hiç kaldıramamış.5