libasa, bir kıyafete girer. Ve hâkezâ, böylece saadet-i ebediyeye mazhar oluncaya kadar devam eder. Binaenalâhâzâ, bir zîhayatın şu müteselsil vaziyetlerine bakan bir adam, nasıl inkâra cesaret edebilir?
Şimdi mezkûr âyetteki cümlelerin heyetlerinden bahsedeceğiz.
Birinci cümle: ﴾ كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللهِ 1 ﴿ Bu cümle ile yapılan istifham, o kâfirlerin zihinlerini, gözlerini, yaptıkları kötülüğe, fenalığa çevirtir. Tâ ki, bizzat şekavetlerini görsünler; belki insafa gelip ikrar ederler.
﴾ تَكْفُرُونَ 2 ﴿ 'deki hitap, Cenâb-ı Hakkın şiddet-i gazabına işarettir. Çünkü gaipten hitaba yapılan iltifat, ya şiddet-i hiddete veya kesret-i muhabbete işarettir.
تَكْفُرُونَ 'ye bedel لاَ تُؤْمِنُونَ 3 'nin zikredilmemesi, onların şiddet-i inatlarına işarettir. Çünkü onlar, hakkaniyeti delâil ile sabit olan imanı terk ve butlanı, burhanlar ile sabit olan küfrü kabul ettiler.
﴾ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا 4 ﴿ Bu cümledeki و vâv-ı hâliyedir; yani mâbadinin mâkabline hal olduğuna delâlet eder. Demek وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا , تَكْفُرُونَ 5 'nin fâiline haldir. Halin, zevilhâlin âmili ile beraber olması şarttır. Halbuki burada dört cümle vardır. Bunlardan ikisi mâzi, ikisi müstakbel olduklarından, zevilhâlin âmili
olan تَكْفُرُونَ 1 ile zamanca mukarin değildirler. Binaenaleyh و 'ın hâliyeti, bir mukaddere işarettir.
Takdir-i kelâm: