görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafâta inkılâb eder ve mâlâyâniyât olur veya felsefe-i tabiiye misillü dalâlete yol açar.
İşte sana üç misal. Sair kemâlât ve fünunu bu üç misale kıyas et.
İşte, Kur'ân-ı Hakîm, şu âyetle beşeri, şimdiki terakkiyâtında pek çok geri
kaldığı en yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup parmağıyla o mertebeleri göstererek "Haydi, arş, ileri!" diyor. Bu âyetin hazine-i uzmâsından şimdilik bu cevherle iktifa ederek o kapıyı kapıyoruz.
Hem meselâ, hâtem-i divan-ı nübüvvet; ve bütün enbiyanın mu'cizeleri onun dâvâ-yı risaletine birtek mu'cize hükmünde olan enbiyanın serveri; ve şu kâinatın mâbihi'l-iftiharı; ve Hazret-i Âdem'e (aleyhisselâm) icmâlen talim olunan bütün esmânın bütün merâtibiyle tafsilen mazharı; yukarıya celâl ile parmağını kaldırmakla şakk-ı kamer eden;1 ve aşağıya cemâl ile indirmekle yine on parmağından kevser gibi su akıtan;2 ve bin mu'cizat ile musaddak ve müeyyed olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın mu'cize-i kübrâsı olan Kur'ân-ı Hakîmin vücuh-u i'câzının en parlaklarından olan hak ve hakikate dair beyanatındaki cezâlet, ifadesindeki belâğat, maânîsindeki câmiiyet, üslûplarındaki ulviyet ve halâveti ifade eden,
قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ اْلاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰۤى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لاَ يَاْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا * 3
gibi çok âyât-ı beyyinatla ins ve cinnin enzârını şu mu'cize-i ebediyenin vücuh-u i'câzından en zahir ve en parlak vechine çeviriyor. Bütün ins ve cinnin damarlarına dokunduruyor. Dostlarının şevklerini, düşmanlarının inadını tahrik edip, azîm bir teşvikle, şiddetli bir terğible dost ve düşmanları onu tanzire ve taklide, yani nazîrini yapmak ve kelâmını ona benzetmek için sevk ediyor. Hem
öyle bir surette o mu'cizeyi nazargâh-ı enâma koyuyor, güya insanın bu dünyaya gelişinden gaye-i yegânesi o mu'cizeyi hedef ve düstur ittihaz edip ona bakarak netice-i hilkat-i insaniyeye bilerek yürümektir.
Elhasıl: Sair enbiya aleyhimüsselâmın mu'cizatları, birer havârık-ı san'ata işaret ediyor. Ve Hazret-i Âdem aleyhisselâmın mu'cizesi ise, esâsât-ı san'at ile beraber, ulûm ve fünunun havârık ve kemâlâtının fihristesini bir suret-i icmâlîde işaret ediyor ve teşvik ediyor.
Amma, mu'cize-i kübrâ-yı Ahmediye (a.s.m.) olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan ise, tâlim-i esmânın hakikatine mufassalan mazhariyetini, hak ve hakikat olan ulûm ve fünunun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevîkemâlâtı ve saâdâtı