Redirecting you...

, 160. Sayfa

Acaba, maddeden mücerred ve muallâ; ve tahdid-i kayıt ve zulmet-i kesafetten münezzeh ve müberrâ; ve şu umum envar ve bütün nuraniyat Onun envâr-ı kudsiye-i esmâsının bir kesif
zılâli; ve umum vücut ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i misal nim-şeffaf bir âyine-i cemâli; ve sıfâtı muhîta; ve şuûnâtı külliye olan bir Zât-ı Akdesin irade-i külliye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhitle tecellî-i sıfâtı ve cilve-i ef'âli içindeki teveccüh-ü ehadiyetinden hangi şey saklanabilir, hangi iş ağır gelebilir, hangi şey gizlenebilir, hangi fert uzak kalabilir, hangi şahıs külliyet kesb etmeden ona yanaşabilir?
Evet, nasıl güneş kayıtsız nuru, maddesiz aksi vasıtasıyla sana senin gözbebeğinden daha yakın olduğu halde, sen mukayyet olduğun için ondan gayet uzaksın. Ona yanaşmak için çok kayıtlardan tecerrüd etmek, çok merâtib-i külliyeden geçmek lâzım gelir. Adeta, mânen yer kadar büyüyüp, kamer kadar yükselip, sonra doğrudan doğruya güneşin mertebe-i asliyesine bir derece yanaşabilir ve perdesiz görüşebilirsin. Öyle de, Celîl-i Zülcemâl, Cemîl-i Zülkemâl sana gayet yakındır; sen Ondan gayet uzaksın. Kalbin kuvveti, aklın ulviyeti varsa, temsildeki noktaları hakikate tatbike çalış.
İKİNCİ ŞUA
Ey nefs-i bîhuş! Diyorsun ki: اِنَّمَۤا اَمْرُهُۤ اِذَۤا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ 1 hem اِنْ كَانَتْ اِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ 2 gibi âyetler, vücud-u eşya sırf bir emirle ve def'î olduğunu; ve صُنْعَ اللهِ الَّذِۤى اَتْقَنَ كُلَّ شَىْءٍ 3 hem اَحْسَنَ كُلَّ شَىْءٍ خَلَقَهُ 4 gibi âyetler, vücud-u eşya ilim içinde azîm bir kudretle, hikmet içinde dakik bir san'atla, tedricî olduğunu gösteriyorlar. Vech-i tevfiki nedir?
Elcevap: Kur'ân'ın feyzine istinaden deriz:
Evvelâ: Münâfat yoktur. Bir kısım öyledir; iptidadaki icad gibi. Bir kısmı böyledir; mislini iade gibi.
Saniyen: Mevcudatta meşhud olan suhulet ve sür'at ve kesret ve vüs'at içinde nihayet intizam, gayet ittikan ve hüsn-ü san'at ve kemâl-i hilkat, şu iki kısım âyetlerin vücud-u hakikatlerine kat'iyen şehadet eder. Öyle ise, şunların hariçte tahakkukları medar-ı bahis olması lüzumsuzdur. Belki yalnız "Sırr-ı hikmeti nedir?" denilebilir. Öyle ise, biz dahi, bir kıyas-ı temsilî ile şu hikmete işaret ederiz.
Meselâ, nasıl ki terzi gibi bir san'atçı, birçok külfetler, maharetlerle musannâ birşeyi icad eder ve

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz