Redirecting you...

, 185. Sayfa

Barla Yaylası, Tepelice'de çam, katran, ardıç, karakavak meyvesi hakkında yazılan Farisî beyitlerin mânâsı:
هَرْكَسْ بِتَمَاشَا كِه حُسْنَاتَه زِهَرْ جَاى تَشْبِيهِ نِگَارَانْ بِجَمَالاَتَه دِنَازِنْ * 1
Hatırıma geldi; kalbim dahi ibret mânâlarını ifade için şöyle ağladı:
Yani, Senin temâşâna, hüsnüne, herkes her yerden koşup gelmiş. Senin cemâlinle nazdarlık ediyorlar.
  ياَ رَبْ! هَرْ حَىْ بِه تَمَاشَاگِه صُنْعِ تُو زِهَرْ جَاىْ بَتَازِى
Her zîhayat, Senin temâşâna, san'atın olan zemin yüzüne her yerden çıkıp bakıyorlar.
  زِنَشِيبُ اَزْ فِرَازِى مَانَنْدِ دَلاَلاَنْ بِنِدَاءِ بِآوَازِى
Aşağıdan, yukarıdan dellâllar gibi çıkıp bağırıyorlar.
  دَمْ دَمْ زِ جَمَالِ نَقْشِ تُوزِ هَوَاىِ شَوْقِ تُودَرْ رَقْص بَازِى
Senin cemâl-i nakşından keyiflenip, o dellâl-misal ağaçlar oynuyorlar.
  زِ كَمَالِ صُنْعِ تُو خُوشْ خُوشْ بِگَازِى * 1
Senin kemâl-i san'atından neş'elenip güzel güzel sadâ veriyorlar.
  زِ شِيرِينِى آوَازِ خُودْ هَىْ هَىْ دِنَازِى
Güya sadâlarının tatlılığı, onları da neş'elendirip nazeninâne bir naz ettiriyor.
  اَزْوَىْ رَقْصَه آمَدْ جَذْبَه خَوازِى
İşte ondandır ki, şu ağaçlar raksa gelmiş, cezbe istiyorlar.
  اَزِيْن آثَارِ رَحْمَتْ يَافْت هَرْ حَىْ دَرْسِ تَسْبِيحُ نَمَازِى
Şu rahmet-i İlâhiyenin âsârıyladır ki, her zîhayat, kendine mahsus tesbih ve namazın dersini alıyorlar.
  اِيسْتَادَسْت هَرْ يَكِى بَرْ سَنْكِ بَالاَ سَرْفِرَازِى
Ders aldıktan sonra, herbir ağaç yüksek bir taş üstünde Arşa başını kaldırıp durmuşlar.

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz