ve cemâl-i rahmetini ve kemâl-i rububiyetini gösterir.
İşte, eğer bütün rû-yi zemindeki ağaçların lisan-ı hâllerini birden dinleyebilsen, يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى اْلاَرْضِ 1 hazinesinde ne kadar güzel cevherler bulunduğunu göreceksin, anlayacaksın.
İşte, ey nankörlük içinde kendini başıboş zanneden bedbaht gafil! Bu derece hadsiz lisanlarla kendini sana tanıttıran ve bildiren ve sevdiren bir Kerîm-i Zülcemâl, tanımak istenilmezse, bu lisanları susturmalı. Madem ki susturulmaz,
dinlemeli. Gafletle kulağını kapasan kurtulamazsın. Çünkü sen kulağını kapamakla kâinat sükût etmez, mevcudat susmaz, vahdâniyet şahitleri seslerini kesmezler. Elbette seni mahkûm ederler.
Yirminci Pencere Haşiye
فَسُ بْحَانَ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شىْءٍ * 1
وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَۤائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُۤ اِلاَّ بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ * وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَۤاءِ مَۤاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَۤا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ * 2
Nasıl cüz'iyat ve neticelerde ve teferruatta kemâl-i hikmet ve cemâl-i san'at görünüyor. Öyle de, tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen küllî unsurların,