uhuvvet-i îmânî. Şu rabıtanın şe'nidir samimî bir uhuvvet,
Umumî bir selâmet. Hariç etse tecavüz, o da eder tedafü. İşte şimdi anladın, sırrı nedir ki küsmüş, almadı medeniyet.
Şimdiye kadar İslâmlar ihtiyarla girmemiş. Şu medeniyet-i hazıra onlara yaramamış. Hem de onlara vurmuş müthiş kayd-ı esaret.
Belki nev-i beşere tiryak iken zehir olmuş. Yüzde seksenini atmış meşakkat ve şekavet. Yüzde onu çıkarmış muzahraf bir saadet.
Diğer onu bırakmış beyne beyne bîrahat. Zalim ekallin olmuş gelen ribh-i ticaret. Lâkin saadet odur: Külle ola saadet.
Lâakal ekseriyete olsa medar-ı necat. Nev-i beşere rahmet nâzil olan şu Kur'ân, ancak kabul ediyor bir tarz-ı medeniyet:
Umuma, ya eksere verirse bir saadet. Şimdiki tarz-ı hazır, heves serbest olmuştur, hevâ da hür olmuştur. Hayvânî bir hürriyet.
Heves tahakküm eder. Hevâ da müstebittir. Gayr-ı zarurî hâcâtı havâic-i zarurî hükmüne geçirmiştir. İzale etti rahat.
Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç fakir etmiştir. Sa'y-i helâl, masrafa etmemiştir kifayet.
Onda hile, harama beşeri sevk etmiştir. Ahlâkın esasını şu noktadan bozmuştur. Cemaate, hem nev'e vermiştir servet, haşmet.
Ferd-i şahsı ahlâksız, hem fakir eylemiştir. Bunun şahidi çoktur: Kurun-u ûlâdaki mecmu-u vahşet ve cinayet, hem gadr ve hem hıyanet,
Şu medeniyet-i habîse tek bir defada kustu. MidesiHaşiye daha bulanır. Âlem-i İslâmdaki istinkâf-ı mânidar, hem de bir câ-yı dikkat.
Kabulde muztariptir, soğuk da davranmıştır. Evet, Şeriat-i Garrâda olan nur-u İlâhî, hassa-i mümtazıdır istiğnâ-yı istiklâliyet.
O hassadır bırakmaz ki o nur-u hidayet, şu medeniyet ruhu olan Roma dehâsı ona tahakküm etsin. Onda olan hidâyet,
Bundaki felsefe ile mezc olmaz, hem aşılanmaz, hem de tâbi olamaz. İslâmiyet ruhunda şefkat, izzet-i iman beslediği şeriat,