Hakkı bulduktan sonra ehak için ihtilâfı çıkarma
Ey talib-i hakikat! Madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır. Bazan hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsen.
• • •
İslâmiyet, selm ve müsalemettir; dahilde nizâ ve husumet istemez
Ey âlem-i İslâmî! Hayatın ittihadda. Ger ittihad istersen, düsturun bu olmalı:
Hüve'l-hakku yerine hüve hakkun olmalı; hüve'l-hasen yerine hüve'l-ahsen olmalı.
Her Müslim kendi meslek, mezhebine demeli: "İşte bu haktır; başkasına ilişmem. Başkaları güzelse, benim en güzelidir."
Dememeli: "Budur hak; başkaları battaldır. Ya yalnız benimkidir güzeli; başkaları yanlıştır, hem çirkindir."
Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor. Sonra maraz oluyor; nizâ ondan çıkıyor.
Dert ile dermanlar
Taaddüdü hak olur; hak da taaddüt eder. Hâcat ve ağdiyenin tenevvüü hak olur; hak da tenevvü eder.
İstidat, terbiyeler tekessürü hak olur; hak da tekessür eder. Bir madde-i vâhide, hem zehir ve hem panzehir.
İki mizaca göre mesâil-i fer'îde hakikat sabit değil; izafî ve mürekkep. Mükellefîn mizaçlar
Ona bir hisse verip ona göre ederek tahakkuk ve terekküp, her mezhebin sahibi mühmel mutlak hükmeder.
Mezhebinin hududu tayinini bırakır temayül-ü mîzaca. Taassub-u mezhebî tâmime sebep olur.
Tâmimin iltizamı sebep olur nizâa. İslâmiyetten evvel tabakat-ı beşerde derin uçurumlar,
Hem tebâüd-ü acîbi istedi bir vakitte taaddüd-ü enbiya, tenevvü-ü şerâyi', müteaddit mezhepler.
Beşerde bir inkılâp İslâmiyet yaptırdı, beşer tekarüb etti, şer' etti ittihad, vâhid oldu peygamber.
Seviye bir olmadı; mezhep taaddüt etti. Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihad eder mezhepler.