Beşinci şart: Allah namına vermektir ki, رَزَقْنَاهُمْ ifade ediyor. Yani, "Mal Benimdir; Benim namımla vermelisiniz."
Şu şartlarla beraber, tevsî de var. Yani, sadaka nasıl mal ile olur; ilim ile dahi olur, kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor. İşte şu aksâma مِمَّا lâfzındaki مَا umumiyetiyle işaret ediyor. Hem şu cümle de bizzat işaret ediyor; çünkü mutlaktır, umumu ifade eder.
İşte, sadakayı ifade eden şu kısacık cümlede, beş şartla beraber geniş bir dairesini akla ihsan ediyor, heyetiyle ihsas ediyor.
İşte, heyette böyle pek çok nazımlar var. Kelimâtın dahi, birbirine karşı aynen, geniş, böyle bir daire-i nazmiyesi var. Sonra kelâmların da, meselâ
قُلْ هُوَ اللهُ أَحَدٌ 1 'de altı cümle var: üçü müsbet, üçü menfi. Altı mertebe-i tevhidi ispat etmekle beraber, şirkin altı envâını reddeder. Herbir cümlesi, öteki cümlelere hem delil olur, hem netice olur. Çünkü herbir cümlenin iki mânâsı var. Bir mânâ ile netice olur, bir mânâ ile de delil olur. Demek, Sûre-i İhlâsta otuz Sûre-i İhlâs kadar, muntazam, birbirini ispat eder delillerden mürekkep sûreler vardır. Meselâ,
قُلْ هُوَ اللهُ: ِلاَنَّهُ اَحَدٌ * ِلاَنَّهُ صَمَدٌ * ِلاَنَّهُ لَمْ يَلِدْ * ِلاَنَّهُ لَمْ يُولَدْ * ِلاَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ * 2
hem
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ: ِلاَنَّهُ لَمْ يُولَدْ * ِلاَنَّهُ لَمْ يَلِدْ * ِلاَنَّهُ صَمَدٌ * ِلاَنَّهُ اَحَدٌ * ِلاَنَّهُ هُوَ اللهُ * 1
hem
هُوَ اللهُ فَهُوَ اَحَدٌ * فَهُوَ صَمَدٌ * فَاِذًا لَمْ يَلِدْ * فَاِذًا لَمْ يُولَدْ * فَاِذًا لَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ * 2
Daha sen buna göre kıyas et. Meselâ,
الۤمۤ * ذٰلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ * 3
Şu dört cümlenin herbirisinin iki mânâsı var. Bir mânâ ile öteki cümlelere delildir; diğer mânâ ile onlara neticedir. On altı münasebet hatlarından