Mektubat

Mektubat, 421. Sayfa

mecburiyetle, ihtiyarsız terk ediyor.
Bu kısım ehl-i velâyet var. Hem mühim velîler, bunların içinde muvakkaten bulunmuş. Hattâ bu neviden, değil yalnız daire-i şeriattan, belki daire-i İslâmiyet haricinde bulunduğunu bazı muhakıkkîn-i evliya hükmetmişler. Fakat bir şartla: Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın getirdiği ahkâmın hiçbirini tekzip etmemektir. Belki ya düşünmüyor veya müteveccih olamıyor veyahut bilemiyor ve bilmiyor. Bilse, kabul etmese, olmaz.
İkinci kısım ise, tarikat ve hakikatin parlak ezvaklarına kapılıp, mezâkından çok yüksek olan hakaik-i şeriatın derece-i zevkine yetişemediği için, zevksiz, resmî birşey telâkki edip ona karşı lâkayt kalır. Git gide, şeriatı zahirî bir kışır zanneder; bulduğu hakikati esas ve maksud telâkki eder. "Ben onu buldum; o bana yeter" der, ahkâm-ı şeriata muhalif hareket eder. Bu kısımdan aklı başında olanlar mes'uldürler, sukut ediyorlar, belki kısmen şeytana maskara oluyorlar.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Ehl-i dalâlet ve bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar. Aynen onlar gibi zatlar var; zâhirî hiçbir fark yokken ümmet reddediyor. Bunda hayret ediyordum. Meselâ, Mutezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İtizalde en mutaassıp bir fert olduğu halde,
muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir râh-ı necat onun için arıyorlar. Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbâî gibi Mutezile imamlarını, merdud ve matrud sayıyorlar.
Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu. Sonra, lûtf-u İlâhî ile anladım ki, Zemahşerî'nin Ehl-i Sünnete itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yani, meselâ tenzih-i hakikî, onun nazarında, hayvanlar kendi ef'âline hâlık olmasıyla oluyor. Onun için, Cenâb-ı Haktenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnetin halk-ı ef'âl meselesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdud olan sair Mutezile imamları, muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnetin yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet onların dar fikirlerine yerleşmediğinden, inkâr ettiklerinden merduddurlar.
Aynen bu ilm-i kelâmdaki Ehl-i İtizalin Ehl-i Sünnet ve Cemaate muhalefeti olduğu gibi, Sünnet-i Seniyye haricindeki bir kısım ehl-i tarikatin muhalefeti dahi iki cihetledir.
Biri, Zemahşerî gibi, haline, meşrebine meftûniyet cihetinde daha derece-i zevkine yetişemediği âdâb-ı şeriata karşı bir derece lâkayt kalır.
Diğer kısmı ise—hâşââdâb-ı şeriata, desâtir-i tarikate nisbeten ehemmiyetsiz bakar. Çünkü dar havsalası o geniş ezvâkı ihata edemiyor ve kısa makamı o yüksek âdâba yetişemiyor.

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz