Biri müsbet ve ihtiyarî; biri menfi, ıztırarî. Bütün âlâm, mesâib, a'mâl-i salihadır; lâkin menfidir, ıztırarî. Hadis teselli verdi.
Bu millet-i günahkâr kanıyla abdest aldı, fiilî bir tevbe etti. Mükâfât-ı âcili: Şu milletin humsu dört milyonu çıkardı,
Derece-i velâyet, mertebe-i şehadet ile gazilik verdi, günahı sildi. Bu meclis-i âlî-i misalî bu sözü tahsin etti.
Ben de birden uyandım, belki yakaza ile yeni yattım. Bence yakaza rüyadır.
Rüya bir nevi yakazadır. Orada asrın vekili, burada Said Nursî.
• • •
Cehil, mecazı eline alsa hakikat yapar
İlmin elinden eğer cehlin eline düşse mecaz, eder inkılâp hakikate. Hem açar hurâfâta kapılar.
Küçüklüğümde gördüm ki, hasf olmuştu kamer. Sordum ben validemden. Dedi: "Yılan yutmuştur." Dedim: "Neden görünür?"
Dedi: "Orada yılanlar böyle nim-şeffaf olur." İşte böyle bir mecaz hakikat zannedilmiş. Medar-ı şems ve kamer tekatu noktaları olan re's ve zenebde arzın haylûletiyle, bir emr-i İlâhiyle münhasif olur kamer.
İki kavs-ı mevhûme tinnîneyn yad edilmiş, hayalî bir teşbihle isim müsemmâ olmuş. Tinnîn ise yılandır.
• • •
Mübalâğa zemm-i zımnîdir
Hangi şeyi vasfetsen, olduğu gibi vasfet. Medhin mübalâğası bence zemm-i zımnîdir.
İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.
• • •
Şöhret zalimedir
Şöhret bir müstebittir; sahibine mal eder başkasının malını.
Meşhur Hoca Nasreddin letâifi içinde, zekâtı, asıl malı.1
Rüstem-i Sistanî, onun hayal-i şanı garet etti bir asır mefâhir-i İran'ı.
Gasb ve garetle şişti o namdar hayali, hurâfâta karıştı, attı nev-i insanı.