BEŞİNCİ MEZİYET-İ CEZÂLET: Kur'ân, bazan tagayyüre maruz ve muhtelif keyfiyâta medar maddî cüz'iyatı zikreder. Onları hakaik-ı sabite suretine çevirmek için sabit, nuranî, küllî esmâ ile icmal eder, bağlar. Veyahut tefekküre ve ibrete teşvik eder bir fezleke ile hâtime verir.
Birinci mânânın misallerinden, meselâ
وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَۤاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُنِى بِاَسْمَۤاءِ هٰۤؤُلاَءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ * قَالُوا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ * 1
İşte, şu âyet, evvelâ "Hazret-i Âdem'in hilâfet meselesinde melâikelere rüçhaniyetine medar, ilmi olduğu" olan bir hadise-i cüz'iyeyi zikreder. Sonra, o hadisede, melâikelerin Hazret-i Âdem'e karşı ilim noktasında hadise-i mağlûbiyetlerini zikreder. Sonra bu iki hadiseyi, iki ism-i küllî ile icmal ediyor-yani اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ Yani, "Alîm ve Hakîm Sen olduğun için Âdem'i talim ettin, bize galip oldu. Hakîm olduğun için bize istidadımıza göre veriyorsun, onun istidadına göre rüçhaniyet veriyorsun."
İkinci mânânın misallerinden, meselâ,
وَاِنَّ لَكُمْ فِى اْلاَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِى بُطُونِهِ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا
خَالِصًا سَۤائِغًا لِلشَّارِبِينَ * 2 ilâ âhir .
فِيهِ شِفَۤاءٌ لِلنَّاسِ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ * 3
İşte şu âyetler, Cenâb-ı Hakkın koyun, keçi, inek, manda, deve gibi mahlûklarını insanlara hâlis, sâfi, leziz bir süt çeşmesi; üzüm ve hurma gibi masnuları da insanlara lâtif, leziz, tatlı birer nimet tablaları ve kazanları; ve arı gibi küçük mu'cizât-ı kudretini şifalı ve tatlı, güzel bir şerbetçi yaptığını âyet şöylece
gösterdikten sonra, tefekküre, ibrete başka şeyleri de kıyas etmeye teşvik için اِنَّ فِى ذٰلِكَ لاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 1 der, hâtime verir.
ALTINCI NÜKTE-İ BELÂĞAT: Kâh oluyor ki, âyet, geniş bir kesrete ahkâm-ı rububiyeti serer, sonra birlik ciheti hükmünde bir rabıta-i vahdetle birleştirir, veyahut bir kaide-i külliye içinde yerleştirir. Meselâ,