Kur'ân, Arş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, On İkinci Sözde beyan ve ispat edildiği gibi, Kur'ân, bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah'ın kelâmıdır.
· Hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır.
· Hem bütün semavât ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır.
· Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir.
· Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir.
· Hem rahmet-i vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir.
· Hem ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır.
· Hem İsm-i Âzamın muhîtinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan ve teftiş eden hikmet-feşan bir kitab-ı mukaddestir.
· Ve şu sırdandır ki, Kelâmullah ünvanı, kemâl-i liyakatle Kur'ân'a verilmiş ve daima da veriliyor.
Kur'ân'dan sonra, sair enbiyanın kütüp ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimât-ı İlâhiyenin ise, bir kısmı dahi, has bir itibarla, cüz'î bir ünvan ile, hususî bir tecellî ile, cüz'î bir isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususî bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.
Kur'ân, asırları muhtelif bütün enbiyanın kitaplarını ve meşrepleri muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen tazammun eden ve cihât-ı sittesi parlak ve evham ve şübehatın zulümatından musaffâ; ve nokta-i istinadı, bilyakîn vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî; ve
hedefi ve gayesi bilmüşahede saadet-i ebediye; içi bilbedahe hâlis hidayet; üstü bizzarure envar-ı iman; altı biilmelyakîn delil ve burhan; sağı bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan; solu biaynelyakîn teshir-i akıl ve iz'an; meyvesi bihakkalyakîn rahmet-i Rahmân ve dâr-ı cinân; makamı ve revacı, bi'l-hadsi's-sadık makbul-ü melek ve ins ve cân bir kitab-ı semavîdir.
Said Nursî
ba