İşarat'ül İ'caz

İşaratul İcaz, 151. Sayfa

iltizam ettiği veçhe göre, i'câzı tarif ve tâbir etmek mümkündür. Biz de bu veçhi kabul ediyoruz.
S - Taife, necm, nevbet kelimeleri, sûre kelimesinin vazifesini ifa edebilirler. Sûre kelimesinin onlara tercihan zikrinde ne vardır?
C - Onları, şüphelerinin menşei ile ilzam ve boğmaktır. Şöyle ki:
Onları şüpheye düşürten, güya Kur'ân'ın def'aten nazil olmamasıdır. Demek Kur'ân def'aten nâzil olmuş olsaydı, Allah'ın kelâmı olduğundan şüpheleri olmazdı. Lâkin parça parça nâzil olduğundan, şüphelerine bais olmuştur ki, "Bu, beşerin kelâmıdır, parça parça yapılışı kolaydır, biz de yapabiliriz" diye şüpheye düştüler. Kur'ân-ı Kerim de, onların kolay zannettikleri yolu, بِسُورَةٍ 1 tâbiriyle ihtar ve "Haydi, mislini getiriniz de, sizin kolay zannettiğiniz parça parça şeklinde olsun" diye, onları kolay addettikleri yolda boğmuştur.
Ve keza, Zemahşerî'nin beyanı vechiyle, Kur'ân-ı Kerimin sûrelere taksim edilmiş bir şekilde nâzil olmasında çok faideler vardır. Evet, çok garip letaifi havi olduğu için, şu üslûb-u garip ihtiyar edilmiştir.
﴾ مِنْ مِثْلِهِ ﴿ 'deki zamir, ya Kur'ân'a râcidir, yani, "Kur'ân'ın mislini getiriniz." Veya Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) âittir. Yani, "Bir sûreyi o zâtın (a.s.m.) misli olan ümmî bir şahıstan getiriniz." Lâkin birinci ihtimale göre ibarenin hakkı مِثْلِ سُورَةٍ مِنْهُ 1 iken, iktizanın hilâfına بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ 2 denilmiştir.
Bunun esbabı: Çünkü birinci ihtimalde, ikinci ihtimalin de mülâhazası ve riayeti lâzımdır. Zira, yalnız Kur'ân'ın mislini getirmekle mesele bitmiş olmuyor. Ancak ümmî bir şahıstan getirilmesi lâzımdır ve

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz