İhtar: اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ cümlesinin cezaü'ş-şartı, mâkablinin hülâsasıdır. Takdir-i kelâm:
اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Yani: "Sözünüzde sadık olsaydınız, yapacaktınız."
﴾ فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ * 2 ﴿
Arkadaş! اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ cümlesi, onların aleyhine bir kıyas-ı istisnaîyi tazammun etmiştir. O kıyasın sûret-i teşekkülü: "Eğer sadık olsaydınız, yapacaktınız. Lâkin yapamadınız; öyleyse sadık değilsiniz." Fakat Kur'ân-ı Kerim, mukaddeme-i istisnaiye yerinde, yani "Lâkin yapamadınız"a bedel, فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا 3 ilâ âhir cümlesini, şekki ifade eden اِنْ ile söylemiştir. Bunun esbabı ise, onların, "Yapacağız" diye ettikleri zannı bir derece okşamak içindir.
Ve keza, o kıyasın neticesi olan "Sadık değilsiniz" yerine de, o neticenin üçüncü derecede lâzımının illeti olan فَاتَّقُوا النَّارَ 4 söylemiştir. Takdir-i kelâm: "Eğer sadık olsaydınız, yapacaktınız. Lâkin yapamadınız. Öyleyse sadık değilsiniz. Öyleyse hasmınız olan Resul-i Ekrem sadıktır. Öyleyse Kur'ân, mu'cizdir.
Öyleyse iman ve tasdikiniz lâzımdır ki, ateşe düşmeyesiniz." فَاتَّقُوا النَّارَ ... Bu emr-i ilâhî, onlara yapılan tehditleri dehşetlendiriyor.
﴾ اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا 1 ﴿ cümlesindeki تَفْعَلُوا 2 kelimesi, fi'l-i muzâridir.