olduğu zaman, en evvel fikrini bozan, vesvese veren, o nimetin veya o lezzetin devam edip etmeyeceği düşüncesidir. Bu vesveseli düşünceye mahal kalmamak üzere, Kur'ân-ı Kerim, bu cümle ile onların ezvacıyla, lezaiziyle beraber Cennette aleddevam kalacaklarını tebşir etmekle, o kederli düşünceden kurtarmıştır.
Bu âyetteki cümlelerin sadeflerinde bulunan cevherleri göstereceğiz.
﴾ وَبَشِّرِ الَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ 2 ﴿ cümlesinin başında bulunan وَ harf-i atıftır. Atfın her iki tarafı arasında münasebet lâzımdır. Halbuki burada tebşir ile mâkabli arasında münasebet görünmüyor. Ancak mâkablinde inzar vardır. Öyleyse bu tebşir, o mâkablinden tereşşuh eden inzara atıftır.
بَشِّرْ Beşaret tâbiri, Cennetin, Cenâb-ı Hakkın fazl-ı kereminden bir hediye-i İlâhîye olup, amelin ücreti mukabilinde vâcip bir hak olmadığına işarettir. Çünkü hak ve ücretin verilmesi, beşaretle tâbir edilemez. Buna binaen, yapılan ibadet, Cennet için olmamalıdır.
Tebşirin siga-i emir kıyafetiyle zikri, tebliğin takdirine işarettir. Çünkü Resul-i Ekrem (a.s.m.) tebliğe memurdur, tebşire mükellef değildir. Takdir-i kelâm, "Müjdeleyerek tebliğ et" demektir.
S - اَلَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا 1 Bu sıla ve mevsule tâbiri, ism-i fâil sigası olan اَلْمُؤْمِنِينَ 2 'den daha uzun olduğu halde neye işarettir?
C - Sûrenin başında tafsilen zikredilen اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ 3 ilâahir, olan sıla ve mevsule işarettir ki, orada yapılan tafsil, burada yapılan icmâle beyan olsun.