göstermiştir ki, tevahhuş edip ürkmesinler. Bu bahis, müteşabihat bahsinde geçmiştir.
Bu âyetin cümleleri arasındaki irtibata gelelim:
Evet, ﴾ اِنَّ اللهَ لاَ يَسْتَحْيِۤى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا 1 ﴿ cümlesi onların irad ettikleri aşağıdaki müteselsil itirazları reddediyor.
1. Allah'ın beşer ile konuşmasında ve onlara kahır ve itab etmekte ve onlardan şikâyet etmekte ne hikmet vardır? Halbuki bu gibi şeylerden anlaşılır ki, âlemde insanın da başka bir tasarrufu, bir tesiri vardır.
2. İnsanlar arasında cereyan eden konuşmalar gibi temsillerinin getirilmesi... Zira bu, Kur'ân'ın beşer kelâmı olduğuna alâmettir.
3. Kelâmın arkasında, üslûbların arasında insanın timsali görünür.
4. Hakaik, temsilâtla tasvir ediliyor. Bu ise, hakikatı izhar etmekten âciz olduğuna delâlet eder.
5. Getirilen temsiller, âdi temsillerdir. Bu ise, mütekellimin zihni, inhisar altında olduğuna emaredir.
6. Hakir ve kıymetsiz şeylerden temsiller getiriliyor. Bu da mütekellimin zayıf olduğuna delildir.
7. Getirilen temsillere mecburiyet olmadığından, terki zikrinden evlâdır.
8. Bilhassa, ehl-i izzetin hayâ ederek tenezzül etmedikleri şeylerden temsil getirilmiştir.
Kur'ân-ı Kerim, bu itiraz silsilesini, اِنَّ اللهَ لاَ يَسْتَحْيِۤى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا ... الخ 1 cümlesiyle bir darbede kırmış ve yıkmıştır: