olması, o hazretin bütün seleflerine nâip ve bütün ümmetlerine resul olduğunu iktiza eder.
Evet, bu kaide, hükmüne uygun fıtrî bir kaidedir. Zira, Zaman-ı Saadetten evvel insan âleminin ihtiva ettiği ümmetler, milletler arasında maddeten ve mânen, istidaden ve terbiyeten pek muhtelif ve geniş mesafeler vardı. Bunun içindi ki, terbiye-i vâhide ve dâvet-i münferide kâfi gelmiyordu. Vakta ki âlem-i insaniyet Zaman-ı Saadetin şems-i saadetiyle uyandı ve müdavele-i efkâr ile, an'anelerinin terkiyle, tebdiliyle ve kavimlerin birbirine ihtilâtlarıyla ittihada meyil gösterdi ve aralarında münakale ve muhabere başladı; hattâ küre-i arz bir memleket, belki bir vilâyet, belki bir köy gibi oldu; bir dâvet ve bir nübüvvet umum insanlara kâfi görüldü.
Beşinci maksadın vech-i in'ikâsı: مِنْ قَبْلِكَ 1 'deki مِنْ iptidâ mânâsını ifade eder. İptidâ ise, bir intihâya bakar. İntihâ, adem-i ihtiyaca delâlet eder. Öyleyse, o hazret, Hâtemü'l-Enbiyadır ve âlem-i insaniyetin başka bir resule ihtiyacı yoktur.
مِنْ قَبْلِكَ kelimesinin bu beş letâife mâkes ve mazhar olmasına nazar-ı belâgatçe delâlet eden emare şudur ki: Bu beş maksat, bir nehir gibi şu âyetlerin altında cereyan etmekle, âyetten âyete intikal neticesinde مِنْ قَبْلِكَ havuzunda içtima etmiştir.
Evet, kelimenin sathında görünen bir tereşşuh, bir yaşlık, kelimenin altında havuzun bulunduğuna delâlet ve ima eder. Maahaza, bu maksatların beyanına ayrı ayrı âyetler tahsis edilmiştir.
﴾ وَبِاْلاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ﴿ 2 Bu âyet, haşir meselesine işarettir. Haşrin ispatı hakkında feyz-i Kur'ân'dan fehmettiğim ve başka bir risalede3 tafsilâtıyla zikrettiğim on burhanın hülâsasına burada işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Kast ve iradeden doğan bir nizam-ı ekmel vardır. Hilkat ve yaratılışta tam bir hikmet hükümfermâdır. Âlemde abes yok,