﴾ هُوَ الَّذِى 2 ﴿ ilâ âhir. Bu cümle, mâkabliyle bağlı değildir. Ancak, müste'nife olup, beş sual ile cevaplarına işarettir ki, bundan önce beyan edildiğinden tekrarına lüzum yoktur.
هُوَ الَّذِى deki هُوَ 3 müptedadır. اَلَّذِى sılasıyla beraber haberdir. Bu cümlede mübteda ile haberin tarifleri tevhide işaret olduğu gibi, hasra da delâlet eder. Yani müştemilât-ı arziyenin halkı Cenâb-ı Hakka münhasır olduğu gibi, Hâlıkı da yalnız Cenâb-ı Haktır. Bu hasr, ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 4 cümlesinde اِلَيْهِ 5 nin takdimiyle hasıl olan hasra delildir. Yani müştemilât-ı arziyenin halkı Cenâb-ı Hakka münhasır olduğu için, kıyamette merciiyet de Cenâb-ı Hakka münhasırdır.
اَلَّذِى sılasıyla beraber haberdir. Haberin aslı ve müstehakkı, nekre olmaktır. Burada mârife olarak gelmesi, hükmün zahir ve malûm olduğuna işarettir. Yani, "Cenâb-ı Hakkın müştemilât-ı arziyenin Hâlıkı olduğu malûm ve zahirdir."
Menfaat için kullanılan لَكُمْ 1 'deki ل eşyanın hilkaten mübah, helâl, menfaatli olarak yaratılıp, bazı ârızalardan dolayı haram olmuş olduklarına işarettir. Meselâ ağyârın malı, ismet-i şeriye için haram olmuştur. İnsanın eti hürmet ve keramet için, zehir zarar için, lâşe eti necaset için haram olmuşlardır.
Ve keza, herbir şeyde bir faide, bir menfaat olduğuna remizdir.
Ve keza beşer için herşeyde bir menfaati bulunduğuna remizdir. Evet, hangi şey olursa olsun, beşere bir cihetten bir istifadeyi temin eder, velev ibret almak için olsun.
Ve keza, arzın karnında istikbal insanlarını intizar eden pek çok rahmetin hazine ve