umdelerini ve hülâsa ve esaslarını beyan ederek Risale-i Nur'un bir müdafaanamesi hükmüne geçen Meyve Risalesini ibraz ediyorum ve Ankara makamatına vermek için, yeni harflerle yazdırmaya müşkülâtlar içinde
gizli çalışıyoruz. İşte onu okuyunuz, tam dikkat ediniz. Eğer kalbiniz—nefsinize karışmam—beni tasdik etmezse, bana şimdiki tecrid-i mutlak içinde her hakaret ve işkenceyi de yapsanız, sükût edeceğim.
Elhâsıl, ya Risale-i Nur'u tam serbest bırakınız, veyahut bu kuvvetli ve zedelenmez hakikati elinizden gelirse kırınız! Ben şimdiye kadar sizi ve dünyanızı düşünmüyordum ve düşünmeyecektim. Fakat mecbur ettiniz. Belki de sizi ikaz etmek lâzımdı ki, kader-i İlâhî bizi bu yola sevk etti. Biz de مَنْ اٰمَنَ بِالْقَدَرِ أَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ 1 düstur-u kudsîyi kendimize rehber edip, herbir sıkıntılarınızı sabır ile karşılayacağız diye azmettik.
Mevkuf
Said Nursî
ba
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * 1
Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar câri bir âdet-i İslâmiyeye ittibaen Risale-i Nur'un hususî menbaları olan yüzer âyât-ı meşhureyi büyük bir En'âm gibi "Hizb-i Kur'ânî" yaptığımızı, "Dinde tahrifat yapıyor" diye muaheze etmişler.
Hem bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan ve zabıtnamede kaydedildiği gibi odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risalesi ile bu sene yazılmış ve neşredilmiş gibi, bizi ittiham etmek ister. Hem Ankara'da hükümetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemal'e) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip sükût eden ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-i hadîsiyeyi beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkitlerim, medar-ı mes'uliyet yapılmış. Ölmüş, alâkası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede; hükümetin ve milletin bir hatırası ve Cenâb-ı Hakkın bir tecellî-i hâkimiyeti olan adaletleri, kanunları nerede?
Hem biz hükümet-i cumhuriye esaslarından en ziyade kendimize medar-ı istinat ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz "hürriyet-i vicdan" esası, bizim aleyhimizde medar-ı mes'uliyet tutulmuş. Güya biz "hürriyet-i vicdan" esasına muarız gidiyoruz!