Evvelki cümledeki يَعْلَمُونَ 4 'nin mutabakatı için burada فَلاَ يَعْلَمُونَ 5 denmesi münasip iken, onun yerine zikredilen فَيَقُولُونَ 6 îcaz ve ihtisar için mukadder olan hallerden kinayedir.
Takdir-i kelâm: "Küfrü olan adam, hakikati bilmez, tereddüde düşer, inkâra girer, istifham şeklinde istihkar eder, hakir görür."
Ve keza, kendileri dalâlette oldukları gibi, ağızlarıyla halkı da dalâlete sürüklediklerine işarettir.
يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِى بِهِ كَثِيرًا 7 Bu cümleden evvelki cümlede اَلَّذِينَ اٰمَنُوا 8 mukaddem olduğuna nazaran, burada ona münasip olan يَهْدِى بِهِ 9 nin takdimi lâzımken, يُضِلُّ بِهِ takdim edilmiştir. Çünkü bu kelâmdan maksat, inkâr edenlerin itirazlarını reddetmektir. Buna binaen, يُضِلُّ بِهِ kesb-i ehemmiyet ettiğinden, takdim hakkını kazanmıştır.
S - Dalâlet yerine يُضِلُّ 1 hidayet yerine يَهْدِى 2 yani masdardan fiile olan udulden maksat nedir?
C - Fiil-i muzâri, teceddüd ve istimrara delâlet ettiğinden, yirmi üç sene devam eden nüzul-ü Kur'ân'ın parça parça teceddüdü nisbetinde, onların zulmet-i küfriyelerine kat kat zulmetlerin ilâvesine sebebiyet verdiğine, mü'minlerin de nüzulün teceddüdü nisbetinde nur-u imanlarının derece derece yükselmesine bâis