Sikke-i Tasdik-i Gaybi

Değiştirilen Kısımlar

BU SAYFADA CİDDİ BİR HATA YAPILARAK 1958 BASKILI RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDA OLMADIĞI HALDE BAZI RİSALE-İ NUR KÜLLİYATLARINDA AŞAĞIDA BELİRTİLEN KISIM “Lâtif bir tefe'ül” BAŞLIĞININ HEMEN ÜST KISMINA EKLENMİŞTİR.
Üçüncü Remiz: Hizmet-i Kur'âniyedeki arkadaşların bir kısmı "hâfız" lâkabıyla, bir kısmı "muhlis" kelimesiyle işaret edildiği gibi, "sâdık" kelimesinde Süleyman ve Bekir'e işaret olunmakla beraber, aynen onlar gibi sadâkatte mümtaz ve kalemi bir elmas kılınç gibi Âsım'a dahi işaret ediyor. Hem makamıyla beraber fedâkâr arkadaşların altıncı olduğuna işaret ediyor. Âsım gibi elmas kalemli Ahmed Hüsrev'i تَعِيطُ سَعِيدًا 1 cümlesi beşinci gösteriyor. Re'fet Bey صَادِقًا بِمَحَبَّتِى 2 cümlesiyle makamına işaretle Âsım gibi altıncı arkadaş olduğunu altı fark ile göstermiştir. Ve hâkezâ, sâir has arkadaşlar da içinde mündericdir. Hatta تَعِيشُ سَعِيدًا 'deki "saîd" kelimesinde beş-altı kardeşlerim dahil olduğu bence kat'î bir sûrette tahakkuk etmiştir.

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 151. Sayfa

iki ayağım birden kaydı. Tehlike yüzde yüz... Başkaca nokta-i istinad kalmadığı halde, büyük bir istinada basmış gibi üç metrelik bir kavisle o mağaranın kapısına atılmıştım. Hem ben, hem beraberimdeki orada hazır arkadaşlarım, ecel gelmediği için sırf bir hıfz-ı İlâhî, harika bir imdad-ı gaybî telâkki ettik.
İşte Hazret-i Gavs, madem bu kasidesinde sergüzeşt-i hayatımın mühim noktalarına işaret ediyor; elbette bu acip ve en tehlikeli bir sergüzeşt-i hayatıma şu cümlesiyle işaret ediyor denilebilir.
Elhasıl: Hazret-i Gavs'ın mezkûr kelimatları, bu fakirin tarih-i hayatımda geçen en mühim noktaları mânâsıyla ifade ettikleri gibi, hesab-ı ebced makamıyla mühim noktaların tarih-i vukularına tevafukları, elbette tesadüfî ve tesadüf işi olamaz. Sair işârâtın kuvvet-i kat'iyeti, tesadüfü muhal derecesine getirmiştir. Madem bu beş satır kasidesi bir keramettir; keramet ise, mu'cize gibi, Cenâb-ı Hak tarafındandır, intak-ı bilhak nev'indendir, daha beyan etmediğimiz çok esrarı hâvidir; ihtiyar-ı beşer yetişemez.
Said Nursî
 Lâtif bir tefe'ül
Şeyh Sâdi-i Şirâzî'nin Bostan'ından Sözler hakkında ben, Hafız Hâlid, Galib, Süleyman niyet edip açtık, tefe'ül bu çıktı:
نَكَرْ تَا كُلِسْتَان مَعْنَا شُكُفْت * بَرُو هِيچْ بُلْبُلْ چُنِينْ خُوشْ نَكُفْت
عَجَبْ كَرْ بِمِيدَرْ چُنِينْ بُلْبُلْ * كِه اَزْ اُسْتُخْوَا نَشْ نَشْ نَرُو يَدْ كُلِى
Meâli: Yani, "Gel, bak, güller bağı şeklinde hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül, böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl oluyor ki, böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinden güller açılmasın."
Bu meâl, maksadımıza o kadar yakındır ki tâbire lüzum yoktur. Yalnız gülistanımız, ebedî Kur'ân cennetindendir, ondan gelmiştir.
 Mehmed, Tevfik, Galip, Süleyman, Hafız Hâlid, Said (r.a.)
ba

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz