Eğer لَنَهْدِيَنَّهُمْ deki şeddeli ن , bir ن sayılsa bin iki yüz doksan dört (1294)4 eder ki, Risaletü'n-Nur Müellifinin besmele-i hayatıdır ve tarih-i velâdetinin birinci senesidir. Eğer şeddeli ل , iki ل ve ن bir sayılsa, o vakit bin üç yüz yirmi dört (1324)'te Hürriyetin ilânı hengâmında mücahede-i mâneviye ile tezahür eden Risalei'n-Nur Müellifinin görünmesi tarihidir.
DÖRDÜNCÜ ÂYET-İ MEŞHURE
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى 1 âyetidir. Şu cümle Kur'ân-ı Azîmüşşanı ve Fâtiha Sûresini müsennâ senâsıyla ifade ettiği gibi, Kur'ân'ın müsennâ vasfına lâyık bir burhanı ve altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-i İslâmiyet olan yedi esası, Kur'ân'ın seb'a-i meşhuresini parlak bir surette ispat eden ve
سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى 2 nuruna mazhar bir âyinesi olan Risalei'n-Nur'a cifirce dahi işaret eder. Çünkü اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِى 3 makam-ı ebcedîsi bin üç yüz otuz beş (1335) adediyle Risalei'n-Nur'un fâtihası olan İşarâtü'l-İ'caz tefsirinin Fâtiha Sûresiyle el-Bakara Sûresinin başına ait kısmı basmakla intişar tarihi olan bin üç yüz otuz beş (1335) veya altı (6)'ya tevafukla remzî bir perdeden ona baktığına bir emâredir.
BEŞİNCİ ÂYET
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ 4 'dir. Bu âyetin remzi lâtiftir. Çünkü hem kuvvetli münasebet-i mâneviye ile, hem cifirle efrad-ı kesiresi içinde hususî bir surette Risalei'n-Nur ve Müellifine bakıyor. Şöyle ki: مَيْتًا kelimesi tenvin, ن sayılmak cihetiyle beş yüz (500) ederek "Saidü'n-Nursî" adedi olan 500'e tevafukla, işaret ediyor ki, "Saidü'n-Nursî dahi meyyit hükmünde idi. Risaletü'n-Nur ile ihyâ edildi, onunla hayat buldu."
Evet, اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا 5 'deki iki tenvin, ن 'durlar; bin üç yüz otuz dört (1334) eder ki, o aynı zamanda (Arabî tarihle) Said, umumî
harpte, maddî ve dehşetli bir mevtten dahi harika bir tarzda kurtulması ve felsefe ve gafletten gelen mânevî ve şiddetli bir