Yalnız, Risale-i Nur'un tercümanı, hakikî vazifesinin haricinde dünyadaki istikbaliyata nadiren ara sıra bakması, zâhirî bir müşevveşiyet verir. Meselâ, bundan otuz kırk sene evvel: "Bir nur gelecek, bir nur âlemi göreceğiz" demiş, o mânâyı geniş bir dairede ve siyasette tasavvur etmiş.
Hem bundan on dört, on beş sene evvel, "Dinsizliği çevirenler müthiş semavî tokatlar yiyecekler" diye büyük, geniş, küre-i arz dairesindeki hâdiseyi, dar bir memlekette ve mahdut insanlarda tasavvur etmiş. Halbuki istikbal, o iki ihbar-ı gaybiyeyi tasavvurun pek fevkinde tefsir ve tâbir eyledi.
Eski Said'in "Bir nur âlemi göreceğiz" demesi, Risale-i Nur'un dairesinin mânâsını hissetmiş, geniş bir dâire-i siyasiye tasavvur ettiği gibi; sırr-ı اِنَّۤا اَعْطَيْنَا 1 'da, on üç, on dört sene sonra, "Dinsizliği, zındıkayı neşredenler, müthiş tokatlar yiyecekler" deyip geniş bir hakikatı dar bir dairede tasavvur etmiş. İstikbâl, o iki hakikati tâbir ve tefsir eyledi.
Başta Isparta olarak Risale-i Nur dairesi evvelki hakikati pek parlak ve güzel bir surette gösterdiği gibi; ikinci hakikati de, medeniyet-i sefihenin tuğyanının ve maddiyunlukHaşiye tâununun aşılamasını çeviren ve idare eden ervah-ı habîsenin başlarına gelen bu dehşetli semavî tokatlar, geniş bir dairede, sırr-ı اِنَّۤا اَعْطَيْنَا 1 'nın hakikatini tam tamına ispat etmiş.
Sual: Risale-i Nur, kat'î burhanlara istinaden hükümleri, aynı aynına, tevilsiz, tâbirsiz hakikat çıkması ve yalnız işârât-ı tevafukiye ve sünuhat-ı kalbiyeye itimaden beyanatı, böyle dünyevî olan mesâil-i istikbaliyede neden tâbir ve tevile muhtaç oluyor diye hatırıma geldi.
Böyle bir cevap ihtar edildi ki: Gaybî istikbal-i dünyevîde, başa gelen hâdisâtı bildirmemekte Cenâb-ı Erhamürrâhimînin çok büyük bir rahmeti saklandığı ve gaybı gizlemekte çok ehemmiyetli bir hikmeti bulunduğu cihetiyle, gaybî şeyleri haber vermekten yasak edip, yalnız müphem ve mücmel bir surette, ya ilham veya ihtarla, bir emareyi vesile ederek, keşfiyatta ve rüya-yı sadıkada, bir kısım gaybî hakikatlerini ihsas eder ve hakikatlerin hususi suretleri vukuundan sonra bilinir.
Said Nursî
ba