اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ * 1
gayet kuvvetli karinelerle مَيْتًا kelime-i kudsiyesi cifir ve ebced hesabıyla ve üç cihet-i mânâsıyla Saidü'n-Nursî'ye tevafuk etmesidir.
İkinci emare: اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ الخ... 2 âyetinin makam-ı cifrîsi ve riyazîsi bin üç yüz altmış bir etmesidir. Aynı tarihte o acip hâdise oldu.
Üçüncü emare: O muhterem ihtiyar zâtı unutmak, belki şahsıma karşı tezyifatını ihtiyarlığına ve çok cihetlerle mabeynimizdeki uhuvvete hürmeten helâl etmeye karar verdiğim ve biz hizmetkâr olduğumuz Kur'ân'a havale edip bıraktığım hengâmda, birden ihtiyarım haricinde, beş vecihle zemmi zemmeden ve Mu'cizane, gıybetten altı cihetle zecreden اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا 3
âyeti karşımda kendini gösterip temessül eyledi. Mânen "Bana bak" dedi. Ben de baktım, birden tesbihat içinde gördüm ki, bin üç yüz elli birden, tâ bin üç yüz altmış bir tarihini gösterdi. Halimize baktım; perde altında elli birden, tâ altmış bire kadar Risale-i Nur medet beklediği İstanbul âfâkında, bir nevi taarruz bulunmuş ve altmış birde birden patlamasıdır.
Tahlil: ت dört yüz, خ altı yüz = bin م م ى ى yüz, ل ل ك ك yüz, üçüncü ى ن م yüz, ح ح ح ب د otuz, dördüncü ى on, beş ( ا ) bir ﻫ ile beraber on, âhirdeki "tenvin" vakfen elifyekûnu bin üç yüz elli birHaşiye, مَي تًا aslı yâ-i müşeddede olduğundan, bin üç yüz altmış bir eder.
Said Nursî
ba