Şualar

  • Beşinci Şuâ
  • On Beşinci Şuâ
  • Birinci Şuâ
  • Sekizinci Şuâ
  • Fihrist
    • Şualar, 246. Sayfa

      sıkıntı da olsa, aldırmamalı; veyahut خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا 1 deyip o meşakkatler yüzünden ferahla gülmeliyiz.
      Amma fakir arkadaşların çoluk ve çocuk ve idare ciheti ise, musibette, kendinden ziyade musibetliye ve nimette, daha noksaniyetliye bakmak kaide-i Kur'âniye ve imaniye ve Nuriyeye binaen, yüzde seksen adamdan daha ziyade rahattırlar. Şekvâya hiç hakları olmadığı gibi, seksen derece bir şükür, üstüne haktır. Hem burada kısmetimizi almak, yemek, kader-i İlâhî tayin etmişti. Adalet-i rahmet bizi toplattırdı, çoluk çocuk Rezzâk-ı Hakikîlerine emanet edildi, muvakkaten o nezaret vazifesinden mezuniyet verdi. Nasıl ki bir gün bütün bütün elini çektirecek, azledecek...
      Madem hakikat budur حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ 1 deyip teslimle şükretmeliyiz.
      ba
      Aziz, sıddık kardeşlerim,
      Ben, gerçi sizinle sûretâ görüşemiyorum. Fakat sizin yakınınızda ve beraber bir binada bulunduğumdan, çok bahtiyarım ve müteşekkirim. Ve ihtiyarım olmadan bazen lüzumlu tedbirler ihtar edilir. Ezcümle birisi:
      Yanımdaki koğuşa masonlar tarafından hem yalancı, hem casus bir mahpus gönderilmiş. Tahrip kolay olmasından—hususan böyle haylaz gençlerde—o herif, bana çok sıkıntı vermesi ve o gençleri ifsad etmesiyle bildim ki, sizlerin irşad ve ıslahlarınıza karşı zındıka, ifsada ve ahlâkları bozmaya çalışıyor. Bu vaziyete karşı gayet ihtiyat ve mümkün olduğu kadar eski mahpuslardan gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enâniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir.
      Dünya işleriyle meşgul olmak beni incitiyor. Sizin dirayetinize itimad edip zaruret olmadan bakamıyorum.
       Said Nursî
      ba
      Kardeşlerim,
      Her ihtimale karşı bu sabah ihtar edilen bir meseleyi beyan etmek lâzım geldi.
      Bizim Kur'ân'dan aldığımız hakikatler güneş, gündüz gibi şek ve şüphe ve tereddüdü kaldırmadığını, yirmi seneden beri "Acaba zındık feylesoflar buna karşı ne diyecekler ve dayandıkları nedir?" diye nefsim ve şeytanım çok araştırdılar. Hiçbir köşede bir kusur bulamadıklarından sustular. Zannederim, çok hassas ve iş içinde bulunan nefis ve şeytanımı susturan bir hakikat, en mütemerridleri de susturur.

      SORU & CEVAP
      İsminiz Sorunuz