اَلصَّلَوَاتُ 3 kelimesiyle de, zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibâdât-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihâtalı mânasıyla arzediyor.
Ve اَلطَّيِّبَاتُ 4 kelimesiyle de, zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların ve melâike-i mukarrebînin, salâvatın hülâsası olan tayyibat ile nuranî ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mâbuduna tahsis ve takdim eder.
Hem nasıl ki o gecede Cenâb-ı Hak tarafından اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَۤا اَيُّهَا النَّبِىُّ 5 demesi, istikbâlde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَۤا اَيُّهَا النَّبِىُّ 1 demelerini âmirâne iş'ar eder ve o selâm-ı İlâhî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mânâ verir. Öyle de, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın, o selâma mukàbil اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلٰى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ 2 demesi istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin salihleri, selâm-ı İlâhîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetin umumî bir şiarı olan mü'minler ortasındaki اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ - وَعَلَيْكَ السَّلاَمُ 3 umum ümmet demesini râciyâne, dâîyâne Hâlıkından istediğini ifade ve ihtar eder.
Ve o sohbette hissedâr olan Hazret-i Cebrail aleyhisselâm, emr-i İlâhî ile o gece اَشْهَدُ اَنْ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ 4 demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirâne haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin mânâları parlar, genişlenir.
Bu mezkûr hakikatın inkişafında bana yardım eden garip bir hâlet-i ruhiyedir:
Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hali hazırda olan bu koca kâinat hayalime câmid, ruhsuz, meyyit, boş, hâlî, müthiş bir cenaze göründü. Geçmiş zaman dahi bütün bütün ölü, boş, meyyit, müthiş tahayyül edildi. O hadsiz mekân ve o hudutsuz zaman, karanlıklı bir vahşetgâh sûretini aldı. Ben o hâletten kurtulmak için namaza iltica ettim.
Teşehhüdde اَلتَّحِيَّاتُ 1 dediğim zaman birden kâinat canlandı; hayattar, nuranî bir şekil aldı, dirildi. Hayy-ı Kayyûmun parlak bir âyinesi oldu. Bütün hayattar eczasıyla beraber, hayatlarının tahiyyelerini ve hedâyâ-yı hayatiyelerini daimî bir sûrette Zât-ı Hayy-ı Kayyûma takdim ettiklerini ilmelyakîn, belki hakkalyakîn ile bildim ve gördüm.
Sonra اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَۤا اَيُّهَا النَّبِىُّ 2 dediğim vakit, o hudutsuz ve hâlî zaman birden Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın riyaseti altında, zîhayat ruhlar ile vahşetzar suretinden ünsiyetli bir seyrangâh suretine inkılâp etti.
İkinci Sual: Teşehhüd âhirinde,
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰۤى اِبْرٰهِيمَ وَعَلٰۤى اٰلِ اِبْرٰهِيمَ * 3
deki teşbih, teşbihlerin kaidesine uygun gelmiyor. Çünkü, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm, İbrahim aleyhisselâmdan daha ziyade rahmete