Malik-i Hakikînin tarafına gidiyorsunuz. Ve Sultan-ı Ezelînin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firaka değil, visale müteveccihsiniz.
ba
İkinci Makam
İsm-i Âzam noktasında, tevhidin ispatına muhtasar bir işarettir.
BİRİNCİ KELİME
لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ da bir tevhid-i ulûhiyet ve mâbudiyet vardır. Şu mertebenin gayet kuvvetli bir burhanına şöyle işaret ederiz ki:
Şu kâinat yüzünde, hususan zeminin sahifesinde, gayet muntazam bir faaliyet görünüyor. Ve gayet hikmetli bir hallâkıyet müşahede ediyoruz. Ve gayet intizamlı bir fettâhiyet, yani herşeye lâyık bir şekil açmak ve suret vermek, aynelyakîn görüyoruz. Hem gayet şefkatli, keremli, rahmetli bir vehhâbiyet ve ihsânât görüyoruz. Öyle ise, bizzarure, şu hal ve şu keyfiyet, Fa'âl, Hallâk, Fettah, Vehhab bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücudunu ve vahdetini ispat eder, belki ihsas eder.
Evet, mevcudatın mütemadiyen zevâlleri, tazelenmeleri gösteriyor ki, o mevcudat, bir Sâni-i Kadîrin kudsî esmâsının cilveleri ve envâr-ı esmâiyesinin gölgeleri ve ef'âlinin eserleri ve kalem-i kader ve kudretin nakışları ve sahifeleri ve cemâl-i kemâlinin âyineleridir.
Şu hakikat-i uzmâya ve şu tevhidin mertebe-i ulyâsına, şu kâinatın Sahibi, bütün gönderdiği mukaddes kitaplar ve suhuflarıyla o tevhidi gösterdiği gibi,
bütün ehl-i hakikat ve kâmilîn-i nev-i beşer tahkikatlarıyla ve keşfiyatlarıyla aynı mertebe-i tevhidi gösteriyorlar. Ve kâinat dahi, acz ve fakrıyla beraber, mazhar olduğu daimî mu'cizât-ı san'atın ve havârık-ı iktidar, hazâin-i servetin şehadetiyle, aynı mertebe-i tevhide işaret eder. Demek, Şâhid-i Ezelî, bütün kütüp ve suhufuyla; ve ehl-i şuhud, bütün tahkikat ve küşûfuyla; ve âlem-i şehadet, bütün muntazam ahval ve hakîmâne şuûnâtıyla o mertebe-i tevhidde bil'icmâ ittifak ediyorlar.
İşte, o Vâhid-i Ehadi kabul etmeyen, ya nihayetsiz ilâhları kabul edecek veyahut ahmak sofestaî gibi hem kendini, hem kâinatın vücudunu inkâr edecek.
İKİNCİ KELİME
وَحْدَهُ İşte şu kelime sarih bir mertebe-i tevhidi gösterir. Şu mertebeyi dahi âzamî bir surette ispat eden gayet kuvvetli bir burhanına şöyle işaret ederiz ki:
Biz gözümüzü açtıkça, kâinat yüzüne nazarımızı saldırdıkça, en evvel gözümüze ilişen, genel ve mükemmel bir nizamdır ve şamil, hassas bir mizandır. Görüyoruz, herşey dakik bir