Mektubat

Mektubat, 237. Sayfa


Birisi, o memleketin padişahına intisap edip, telgraf ve telefon dairesine girer. On paralık bir telle kendi telefon makinesini devletin teline rapteder. Her yerle görüşür, muhabere eder, malûmat alır. Gayet muntazam ve mükemmel coğrafya istatistiğine ait san'atkârâne bir eser yapar.
Öteki arkadaş ise, ya elli sene mütemadiyen gezecek ve müşkülâtla her yeri
görüp her hâdiseyi işitecek; veyahut milyonlarla lirayı sarf edip, devletin tel ve telefon temdidatı kadar ve padişah gibi telgraf sahibi olacak. Tâ, evvelki arkadaşı gibi o mükemmel eseri yapsın.
Öyle de, وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى 1 eğer hadsiz eşya ve mahlûkat Vâhid-i Ehade verilse, o vakit o irtibatla herşey birer mazhar olur. O Şems-i Ezelînin tecellîsine mazhariyetle, kavânin-i hikmetine ve desâtir-i ilmiyesine ve nevâmis-i kudretine irtibat peydâ eder. O vakit, havl ve kuvvet-i İlâhiye ile herşeyi görür bir gözü ve her yere bakar bir yüzü ve her işe geçer bir sözü hükmünde bir cilve-i Rabbâniyeye mazhar olur. Eğer o intisap kesilse, o şey, bütün eşyadan dahi inkıta' eder, cirmi kadar bir küçüklüğe sığışır. O halde bir ulûhiyet-i mutlaka sahibi olmalı ki, evvelki vaziyette gördüğü işleri görebilsin.
Elhasıl: Vahdet ve iman yolunda, vücub derecesinde bir suhulet ve kolaylık var. Şirk ve esbabda, imtinâ derecesinde müşkülât ve suubet var. Çünkü bir vâhid, külfetsiz olarak, kesîr eşyaya bir vaziyet verir ve bir neticeyi istihsal eder. Eğer o vaziyeti almayı ve o neticeyi istihsal etmeyi, o eşya-yı kesîreye havale edilse, o vakit pek çok külfetle ve pek çok hareketlerle ancak o vaziyet alınır ve o netice istihsal edilir.
Meselâ, Üçüncü Mektupta denildiği gibi, semâvât meydanında, şems ve kamer kumandası altında yıldızlar ordusunu harekete getirmekle, her gece ve her sene, şâşaalı, tesbihkârâne bir seyeran ve cereyan vermek demek olan cazibedar, sevimli vaziyet-i semâviye ve mevsimlerin değişmesi gibi büyük maslahatların vücut bulması demek olan o ulvî, hikmetli netice-i arziye, eğer vahdete verilse, o Sultan-ı Ezel, kolayca, küre-i arz gibi bir neferi o vaziyet ve o netice için
ecrâm-ı ulviyeye kumandan tayin eder. O vakit, arz, emir aldıktan sonra, memuriyet neş'esinden, Mevlevî gibi zikir ve semâa kalkar, az bir masrafla o güzel vaziyet hâsıl olur, o mühim netice vücut bulur. Eğer arza "Sen dur, karışma" denilse ve o netice ve o vaziyetin istihsali de semâvâta havale edilse ve vahdetten kesrete ve şirke gidilse, her gün ve her sene, binler derece küre-i arzdan büyük olan milyonlar adedince yıldızlar hareket etmek, milyarlar sene mesafeyi yirmi dört saatte ve bir senede kestirmek lâzımdır.
Netice-i meram: Kur'ân ve ehl-i iman, hadsiz masnuatı bir

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz