Sonra, Sûre-i Zuhruf'tan başlayan beş sûre, o nısf-ı nısf-ı nısfın nısfına iniyor. Sûre-i Necm'den başlayan beş, o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfıdır, fakat takribîdir. Küçük küsuratın farkları, böyle makamât-ı hitâbiyede zarar vermez. Sonra gelen küçük beşler içinde, üç beşlerin, yalnız üçer adet Lâfz-ı Celâli var.
İşte bu vaziyet gösteriyor ki, Lâfz-ı Celâlin adedine tesadüf karışmamış; bir hikmet ve intizamla adetleri tayin edilmiş.
LÂFZULLAHIN ÜÇÜNCÜ NÜKTESİ: Sahifeler nisbetine bakar. Şöyle ki:
Bir sahifede olan Lâfz-ı Celâl adedi, o sahifenin sağ yüzü ve o yüze karşıki sahifeye ve bazan soldaki karşıki sahife ve karşının arka yüzüne bakar. Ben kendi nüsha-i Kur'âniyemde bu tevafuku tetkik ettim, ekseriyetle gayet güzel bir nisbet-i adediye ile bir tevafuk gördüm, nüshama da işaretler koydum. Çok defa müsavi olur; bazan nısf veyahut sülüs oluyor. Bir hikmet ve intizamı ihsas eden bir vaziyeti vardır.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Sahife-i vahiddeki tevafukattır. Kardeşlerimle üç dört ayrı ayrı nüshaları mukabele ettik; umumunda tevafukat matlup olduğuna kanaatimiz geldi. Yalnız, matbaa müstensihleri başka maksatları takip ettiklerinden, bir derece tevafukatta intizamsızlık düşmüş. Tanzim edilse, pek nadir istisna ile, mecmu-u Kur'ân'da 2806 (iki bin sekiz yüz altı) Lâfz-ı Celâlin adedinde tevafukat görünecektir. Ve bunda bir şule-i i'câz parlıyor. Çünkü, fikr-i beşer, bu
pek geniş sahifeyi ihata edemez ve karışamaz. Tesadüfün ise, bu mânidar ve hikmettar vaziyete eli ulaşamaz.
Dördüncü Nükteyi bir derece göstermek için yeni bir mushaf yazdırıyoruz ki, en münteşir mushafların aynı sahife, aynı satırlarını muhafaza etmekle beraber, san'atkârların lâkaytlığı tesiradem-i intizama maruz kalan yerleri tanzim edip, tevafukatın hakikî intizamı inşaallah gösterilecektir; ve gösterildi.
اَللّٰهُمَّ يَا مُنْزِلَ الْقُرْاٰنِ بِحَقِّ الْقُرْاٰنِ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ الْقُرْاٰنِ مَا دَارَ الْقَمَرَانِ وَصَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى مَنْ اَنْزَلْتَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنَ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ اٰمِينَ * 1
ba