38. Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil.
39. Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu ve mahviyet iken, tahakküm ve tekebbüre sebep olmuştur. Fukaranın aczi, avâmın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken, esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.
40. Birşeyde mehâsin ve şeref hâsıl oldukça, havassa peşkeş ederler. Seyyiat olsa, avâma taksim ederler.
41. Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.
42. Bütün ihtilâlât ve fesadın asıl madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menbaı, tek iki kelimedir.
Birinci kelime: "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne."
İkinci kelime: "İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."
Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devâsı var ki, o da vücub-u zekâttır. İkinci kelimenin devâsı hurmet-i ribâdır. Adalet-i Kur'âniye âlem kapısında durup, ribâya "Yasaktır, girmeye hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müthişini yemeden dinlemeli.
43. Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.
44. Tarik-i gayr-ı meşru ile bir maksadı takip eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür. Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin âkıbetinin mükâfâtı, mahbubun gaddârâne adâvetidir.
45. Maziye, mesâibe kader nazarıyla; ve müstakbele, meâsîye teklif noktasında bakmak lâzımdır. Cebir ve İtizal, burada barışırlar.
46. Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cezâa iltica etmemek gerektir.
47. Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.
48. Öyle zaman olur ki, bir kelime bir orduyu batırır, bir gülle otuz