hülâsası olarak şu iki âyet ile, Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, mu'cizane cevap veriyor.
يَۤا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ * 1
وَلاَتَشْتَرُوا بِاٰيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً * 2
Şu risalenin âhirinde; iki yaprakta yazıldıktan sonra görülmüş, ihtiyarsız kendi kendine gelen lâtif ve zarif bir tevafuktur ki, sıkıntılı esaretimin tam dokuzuncu senesinde te'lif edilen şu risalenin âhirinde, Yirmi Dokuzuncu Mektubun bahsinde yirmi dokuz nükte bulunması ve dokuz kısım olması ve bu risale fihristesinde dokuz def'a "dokuz" lâfzı ile o mektuptan bahsedilmesi ve Birinci Kısım dokuz nükte olması; ve Ramazan'ın, burada işaret edilen ve İkinci Kısmında mezkûr hikmetleri dokuz bulunması; ve burada işaret edilen ve Dördüncü Kısımda mezkûr "Kur'ân" kelimesine dair âyetlerin altmış dokuz etmesi; ve Kur'ân kelimesi de bu mebhasda yirmi dokuz gelmesi ve lâfzullah dahi dokuz olması; ve bu risale de yirmi dokuz sayfada tamam olması cihetiyle, dokuz def'a dokuzlar birbirine tevafuk ederek çok şirin düşmüştür. Bu risalenin dahi, sırr-ı tevafuktan küçük, fakat parlak bir hissesi var olduğunu gösterir. Bu dokuz def'a dokuzların sırrını, dokuzuncu sene-i esaretimde zuhuru ise, inşaallah esaretin dokuzuncu senesinde biteceğine işâri bir beşarettir. Dokuzuncu sene-i esaretimde sıkıntıdan o sene dokuz dişim düştüler; o münasebetle Isparta'ya mezuniyetle gitmek o senede oldu. Hem lâtif bir tevafuktur; bu parça dahi, bu sayfadaHaşiye dokuz, on dokuz def'a gelmiştir. Hem fihristenin Dördüncü Kısmında ve bu İkinci Kısmın bazı nüshalarında aşağıda gösterilen tevafuk vardır.
Umum elif yüz on dokuz umum risaleler dahi yüz on dokuzdur. Demek elifler de bir nevi fihristeye işarettir.