Mektubat

Mektubat, 54. Sayfa


Birincisi: Cenâb-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlaktır ki, adem ve vücut, kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir. İsterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir.
Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem
daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, birşey ona atılsın. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır. Hattâ, bu mevcudat-ı ilmiyeye, bazı ehl-i tahkik "a'yân-ı sâbite" tabir etmişler. Öyle ise, fenâya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mânevîye ve ilmîye girmektir. Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer.
İkincisi: Çok Sözlerde izah ettiğimiz gibi, herşey, mânâ-yı ismiyle ve kendine bakan vecihte hiçtir; kendi zâtında müstakil ve bizatihî sabit bir vücudu yok. Ve yalnız kendi başıyla kaim bir hakikati yok. Fakat Cenâb-ı Hakka bakan vecihte ise, yani mânâ-yı harfiyle olsa, hiç değil. Çünkü onda cilvesi görünen esmâ-i bâkiye var. Mâdum değil; çünkü sermedî bir vücudun gölgesini taşıyor. Hakikati vardır, sabittir, hem yüksektir. Çünkü mazhar olduğu bâki bir ismin sabit bir nevi gölgesidir.
كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ 1
Hem insanın elini mâsivâdan kesmek için bir kılıçtır ki, o da, Cenâb-ı Hakkın hesabına olmayan fâni dünyada, fâni şeylere karşı alâkaları kesmek için, hükmü, dünyadaki fâniyâta bakar. Demek, Allah hesabına olsa, mânâ-yı harfiyle olsa, livechillâh olsa, mâsivâya girmez ki, كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ kılıcıyla başı kesilsin.
Elhasıl: Eğer Allah için olsa, Allah'ı bulsa, gayr kalmaz ki başı kesilsin. Eğer Allah'ı bulmazsa ve hesabıyla bakmazsa, herşey gayrdır.
كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ kılıcını istimal etmeli, perdeyi yırtmalı, tâ Onu bulmalı.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى 2
Said Nursî
ba

SORU & CEVAP
İsminiz Sorunuz